“Büyüyen gölgeler ve kayıtsızlık”

 

Avrupa Teknoloji Endüstrileri Konfederasyonu’nun (ORGALIM) da dahil olduğu 26 sektörel tepe örgütü, Şubat ayında ortak bir bildiriyle AB tek pazarını derinleştirme ve Avrupa entegrasyonunun dinamiğini yenileme çağrısı yaptılar. Bu kuruluşlar arasında makine imalatçıları da dahil; teknoloji, mal ve hizmet üreten hemen bütün sektörlerin köklü temsilcilerinin yanında, yatırım ajanslarının ve finans kapitalin üst örgütlenmeleri de var. Hükümetlerin oybirliği ile uzlaşmayı nadiren başarabildiği bu büyük coğrafyada, faaliyet alanları ve iş yapma kültürleri arasında yoğun farklar olan bunca örgütün siyasi denilebilecek bir metin üzerinde mutabakata varmış olmalarına bigâne kalabilmek pek mümkün değil... Tek başına ORGALIM dahi, 24 ülkeden 36 federasyonu çatısı altında toplayarak makine, metal, elektik-elektronik ve bilişim sektörlerinin, bir başka deyişle Avrupa mühendislik endüstrisinin sözcüsü durumunda. Türkiye’yi Orgalim’de Türkiye Makine Federasyonu MAKFED temsil ediyor.

 

Ortak deklarasyon, birinci sıraya yazılacak kadar önemli gördükleri “AB Vatandaşlarınca Hissedilen Hayat Pahalılığı Krizinin Islahı” başlığı ile başlıyor. Bu bölümde iki asırdır teknolojik gelişim ve inovasyonda öncü olan Avrupa’nın, son 20 yılda üstünlüğünü önemli ölçüde kaybettiğine dikkat çekilerek; “AB’nin rekabet yeteneği zayıflamaya devam ederken ABD ve Çin daha hızlı büyümekte, daha fazla refah, daha yeşil ve gelişmiş bir dijital gelecek yaratmakta avantajlı konuma gelmektedir” vurgusu yapılıyor. Bildiride Avrupa’daki hayat pahalılığı, pandemi esnasında hesapsızca büyütülen bilançolar ve dizginlemekte büyük zorluklar yaşanan yüksek enflasyon ile değil; rekabetçilikte yaşanan zaaf ile açıklanıyor.

 

Bildirinin konuyu ele alış biçimi, ülkemizdeki STK’ların sorunları ortaya koyma biçimlerindeki sorunlara kıyasla apaçık eleştirel bir dille sürüyor. Jeopolitiğin değişmesiyle beraber karar alıcıların; stratejik bağımlılıkların belirlenmesine, risklerin azaltılmasına ve özerkliğin güçlendirilmesine odaklandıkları fakat iş dünyasının sürtünmesiz ticaretin (mal, hizmet, sermaye ve işgücünün tarife içi veya dışı engellere maruz kalmaması) teşvik edilmesi taleplerine duyarsız kaldığı ifade ediliyor. Tek Pazar kurallarının doğru ve sistematik uygulanmadığından, mevzuatsal çerçevenin uyumlaştırılmasının ihmal edildiğinden, iş dünyası tarafından işaret edilen engellerin kaldırılmadığından şikayetçiler. Giderek karmaşıklaşan ve kopuk bir hal alan mevzuatsal yapının AB’de yatırım yapmayı ve büyümeyi cazibesiz kıldığından; teknolojik ilerleme Avrupa dışında hızlanırken yetenekli iş gücünü çekebilmenin güçleştiğinden yakınıyorlar.

 

Kendi işletmesine olduğu kadar, bir sektörün ve nihayet bir ülkenin kalkınmasına da zamanını vakfetmiş, hele ki Avrupa federasyonlarını yakından tanıyan, hatta bir dönem yönetmiş kişiler bu eleştirel metinde, yazılanlar kadar yazılmayanların da önemini fark edecektir. Çünkü Avrupa iş dünyasının, faaliyet ortamları ya da iç pazarlarıyla ilgili en küçük bir düzenlemeye veya soruna kayıtsız kaldığı vaki olmamıştır. Dolayısıyla bu son manifestoda yer almamış meseleler ya artık yoktur ya da ihmal edilebilir düzeye inmiş olmalıdırlar.

 

Örneğin, piyasa denetimi ve gözetiminde zaaflar olduğuna veya üye devletlerin tarife dışı engelleri sürdürdüğüne yönelik kritik tespitler olan bir metinde “kayıt dışı” ile ilgili tek bir cümle yok ise, bizde hâlâ bütün azametiyle arzı endam eden bu sorun, orada çözüme kavuşmuş diye düşünürüz. Araştırmalar bunun tersini söylediğine göre, Avrupa’nın sektörel örgütleri kayıt dışına neden değinmemiştir? İllegal taraflarıyla rekabetçiliğin en azılı düşmanlarından olan bir vak’ayı neden es geçmek durumunda kalmışlardır?

 

“Avrupa’nın hatalarından ders çıkarmalıyız”

 

Legal veya illegal olsun kayıt dışı ekonomiyi; resmi gayrı-safi milli hasıla hesaplamalarında yer almayan mal ve hizmetlere ilişkin bir üretim faaliyeti şeklinde tanımlarsak, bu faaliyetlerin de bir piyasasının var olduğunu kabul etmek durumunda oluruz. Kendi başına bir piyasa; kendi düzeni, oyuncuları olan, az çok yatırım yapan, fon ve istihdam yaratan ama devletin kontrolü dışında, devlete doğrudan katkı sunmayan bir ekonomi….

 

Avrupa ülkeleri, vergilendirmeyi anayasal düzenin başlıca eşitlik unsuru sayan ABD’nin aksine, bu olguya “kayıt dışı ekonomi” yerine “gölge ekonomi” diyerek neredeyse sempatiyle yaklaşmayı tercih ediyor. İstatistiklerine yansıtamadığı bütün gelirleri de bu başlık altında değerlendiriyor. Asayiş tedbirleriyle önlenemeyen gayrimeşru kazançlar, yeraltı, terör veya suç gelirleri, göçü özendiren kaçak istihdam da bu fasılda; kendi kendine yeterlilik denilen, STK’larda ve sosyal cemiyetlerdeki gönüllü hizmetler, yardımlaşmalar gibi resmi kayıt dışılık da burada, hep birlikte gölge ekonomiyi besliyor. Hal böyle olunca, Avrupa Birliği ülkelerinin son 20 yılda yüzde 22,4’den yüzde 17,3 seviyesi- ne ancak inebilen kayıt dışı ortalaması OECD ülkeleri ortalaması üzerinde seyretmeyi sürdürüyor. 

 

 

Almanya Federal İstatistik Dairesi öngörülerine göre, 2022’de ülkede kayıt dışılık (gölge ekonomi) 326 Milyar Euro tutarında ve GSMH’nın yüzde 8,7 sine tekabül ediyor. 2023’te bu meblağın 433 Milyar Euro ve yüzde 10,2’ye ulaşacağı düşünülüyor. Dijitalleşme süreciyle birlikte finansal işlemlerin daha kolay gizlenebilir hale gelmesinin kayıt dışını artırdığı gözlemleniyor. AB’nin sürükleyici güçleri olan Kuzey ülkelerinde oranlar yüzde 14’ün altında. Yeni üyelerin kayıt dışı oranları ise ortalamanın çok üzerinde. 2021 yılı tahminlerine göre yayınlanan bu veriler, sektörel örgütlerin kayıt dışı ile mücadele konusunda neden ortak bir tavır sergileyemediklerini apaçık ifade ediyor; yüzde 6,9’dan yüzde 32,4’e değişen oranlar 28 ülkeyi birbirinden ayırıyor. 
 

 

Avrupa makine sektörünün meseleleri arasında bizim hala uğraştığımız sorunların ehemmiyetini kaybetmiş olmasını, ülkemizin sanayileşmede alabilmiş olduğu mesafenin nispeten kısalığına bağlayabiliriz. Fakat rakip gördüğümüz ülkelerdeki sektörel örgütlerin 100 yıla varan yaşlarının bizim en tecrübeli firmalarımızdan daha büyük olduğunu da gözden kaçıramayız. Gençliğimizi, göreli acemiliğimizi avantaja çevirmek zor değil; Avrupa iş dünyasının yönetimde yapılan hataları ve neticelerini en açık biçimde irdeleyen son deklarasyonuna bu bakımdan kayıtsız kalmamalıyız.

 

“Kayıt dışı ile mücadelede pilot sektör olmaya hazırız”

 

Unutmayalım ki; endüstriyel sektörler yatırım büyüklükleri ve karlılık bakımından, belli bir risk almayı gerektirir. Ülkenin istikrarlı dönemlerinin uzunluğuna göre değişmekle birlikte, bu sektörlerde fon yaratmak 2-3 sene içinde, sermayenin geri kazanımı ise 6-7 sene içinde başarılabilir. Üretim gereçlerinin teknolojik ömürlerinin hızla kısalıyor oluşunu ve tevsii modernizasyon ihtiyaçlarını dikkate aldığımızda, şapkayı alıp gidenlerin ancak içinden çıkabildikleri derin bir kuyudur imalat sanayii. Daha çok, çabuk ve emniyetli para kazanmanın onlarca yeni yolunun türetildiği bir dönemde, giderek dijitalleşen bir dünyada, reel sektör girişimcilerinin motivasyonunda bir değer üretme ideali olduğu tartışılmaz. Ülkelerin kalkınma ve refahına yaptıkları katkılar bir yana, sadece bu idealleri nedeniyle bile, hiçbir devlet ne sanayi kesiminin sorunlarına ne de onları temsil yetkisiyle donatılmış sektörel örgütlerin taleplerine kayıtsız kalır.

 

2014 yılında yayınladığımız “Türk Makine Sektörünün Örgütlenme Tarihi” bu konudaki gelişimimizi aktaran iyi bir kaynak…. Bu çalışma; idari kararlarını birinci derece paydaşlarıyla birlikte almak isteyen kamu otoritesinin, öncü derneklerimiz AYSAD, TAMAKBİR ve MİB’in kuruluşlarına nasıl zemin hazırladığına dair pek çok anı içeriyor. Bu anıların hemen hepsinde; haksız rekabet- le mücadele mecburiyetinin işini layıkıyla yapan rakipleri nasıl bir araya getirdiği, kalitesizlikten, kopyacılıktan, kayıt dışından ne kadar mağdur oldukları anlatılıyor. İlk derneklerimizin başlattığı 50 yılı aşkın sektörel yürüyüşün, bugün 22 yaşında 23 bin üyeli bir İhracatçı Birliğine, 10 yaşında 32 üyeli bir Federasyona evrilmiş olması hep bu kayıtsız kalamama, meseleleri doğru tespit etme, çözümlerini bulma, önerme ve ısrarlı biçimde talep etme saikiyledir. Gücümüz, ürettiğimiz bilginin çokluğu ve derinliğinden gelmiştir.

 

Türk makine sektörü genelinde kayıt dışılık oranı 2022 yılında yüzde 23,68. 2015 yılında bu oranın yüzde 24,93 olduğunu göz önüne alarak, 7 yıllık süreçte kayıt dışı ortalamasının yüzde 5 kadar gerilediğini söyleyebiliyoruz. Aynı dönemde işletme ve göçmen sayılarındaki hızlı artışa ve pandeminin kayıt dışı oranlarını artırıcı etkisine rağmen 21 alt sektörün tamamında iyileşme sağlanmış olması önemlidir. Sektördeki rekabetçi dengeleri olumlu etkileyen bir gelişme olarak ifade ettiğimiz bu değişim, sektörün haksız rekabet koşullarından gittikçe uzaklaştığının bir işareti olarak yorumlanabilir. Ne var ki, bugün giderek yükselen istihdam sorunları içinde kayıt dışı personel çalıştırmak veya verilen maaşları düşük göstermek için kayıt dışı para üretmek zorunda olan, bunu düşük bedelli faturalarla veya faturasız satışlarla sağlayan, sonra da stok aflarından yararlanan firmalar, katmerli kazançlarıyla ölçeklerimiz ve rekabetçiliğimiz için tehdit olmayı sürdürüyorlar.

 

Kayıt dışı ortalamamız, her ne kadar Türkiye ortalamasının hayli altında seyrediyor olsa da teknoloji geliştiren, ülkemizde en fazla sayıda Ar-Ge merkezine sahip olan ve RCA analizlerine göre ülkemizin en rekabetçi ürünlerini imal eden sektörümüzün daha iyi ortalamalar yakalamasının mümkün olduğunu düşünüyorum. Hedefimiz, makine sanayinde bize rakip olan ileri ekonomilerin kayıt dışı seviyelerine yaklaşmak olmalıdır. Biz bu konuda devletin geliştireceği bütün önlemlerin uygulamasına destek olmaya, sektörel derneklerimiz, Federasyonumuz ve Birliğimiz aracılığıyla bilgi ve deneyimimizi kamunun istifadesine sunmaya hazırız. Bu vesileyle yüksek sesle tekrar etmek isterim ki; bir parçası olmaktan gurur duyduğum makine imalat sanayi, kayıt dışı ile mücadelede pilot sektör olmaya daima amade olmuştur.

 

Kutlu Karavelioğlu

Makine İhracatçıları Birliği Başkanı



____________________

1 Kaynak: Schneider, F. (2021). Development of the Shadow Economy of 36 OECD Countries over 2003- 2021: Due to the Corona Pandemic a Strong Increase in 2020 and a Modest Decline in 2021. African Jour- nal of Political Science, 15(2), 1-5.